23 Kasım 2018

godot'yu beklemek

godot'yu beklemek
bir eylem değil

aksine bir eylemsizlik halidir.

Becket, yapıtıyla bütünleşen bir yazar bana kalırsa. Kendisini tanıma fırsatımız artık olmadığına göre, kitabının gizi de onunla birlikte gitti.
belki gittiği yerde de bekliyordur hala...
godot'yu bekleyen olduğu kadar, beklenenin kendisi de, yani godot'un ta kendisi de olabiliyor insan. her dinleyene farklı şeyler hissettiren tanıdık bir cazz parçası gibidir Godot'yu Beklerken, her okuyanına farklı göründüğü gibi, özneyi sabitlesek bile her okumada değişir dünyası.

kimdir
nedir Godot?
insan neyi bekler bunca zaman? neden gidemez?

Descartes, yaptığı en varoluşsal atağı temele koymuştu başlarken: düşünüyor oluşunu. bu sarsılmaz ontolojik gerçeğin üstüne kurmuştu her şeyini..
karakterlerimiz Estragon ve Vladimir de "niçin varım" sorusunu kendilerine sormazlar, bulmaları gereken ilk cevap "var mıyım" sorusunun cevabıdır çünkü. ve düşünmeleri gibi bir temellendirmeleri de yoktur karakterlerimizin, üstelik var olmak biraz korkutucu ve şaşkınlık vericidir, her ne kadar var olmaya bir özlem duysalar da
sonra,
"ne yapıyoruz?"
der Vladimir
"şimdi ne yapıyoruz.."
yani başlangıçta bir shakespeare öğretisi olan "olmak ya da olmamak" meselesi,
artık eylem olmuştur.

eylem ise
aslında bir eylem bile değildir

Eyleme geçmek onlar için risk almak demektir ve bunu göze alamazlar. Eyleme geçemezler ancak geçiyormuş izlenimini verirler,

"e, gidiyor muyuz?" der Estragon
"gidelim" der Vladimir
ama kıpırdamazlar.

Gerçekleştirdikleri tek eylem hiç gelmeyen Godot’yu beklemektir. Ama onun geleceğine dair taşıdıkları azıcık umut dışında onları geleceğe bağlayan bir şey yoktur.

biz de onlar gibi, gerçekte çekip gitmek istiyoruz ama bizim de gidecek bir yerimiz yok. endişeliyiz
işlerimiz var
beklediğimiz bir Godot var

Godot'un kim olduğundan çok ne yaptığı önemli
çünkü o bir "amaç" imgesi
bir amacı taşıyor oyun boyunca.
insan bekler; daha iyi bir hayatı, biraz parayı, daha iyi bir iş edinmeyi, daha iyi arkadaşlar edinmeyi, başka biriyle tanışmayı, bir yerlere gitmeyi, bir yerlerden dönmeyi, bir şeyler almayı, biraz büyümeyi, zamanın geçmesini bekler
biraz Oblomov'dur modern insan...
birilerini bekler
daha iyi biri olmayı bekler, eğitiminin bitmesini bekler, sabaha çıkmayı bekler, akşamı bekler, yazı bekler, aşkı bekler, birinin elinden tutmasını bekler
olgunlaşmayı bekler, ölmeyi bekler
kendini bekler bazen insan
zaman geçer bir şekilde ama insan hep bir şeyleri bekler

bu yüzden
Godot asla gelmez.
Vladimir ve Estragon gibi
insan bir şeyler beklemekten asla vazgeçmez.
bir yerde Godot'un gelmesi gelmemesinden daha kötüdür, insanın içindeki boşluktur çünkü o, hayatındaki eksik. onun yokluğu amaçsızlık demektir
amaçsızlık, beklentisizlik bizi ölüme sürükler, ne yazık ki gitmeye cesaretimiz yoktur. Zaman geçirmenin en iyi yolu ise beklemektir:
“Bütün bildiğim şu: Saatler geçmek bilmez ve bu koşullarda bizi, vakit geçirmek için türlü türlü- nasıl desem- ilk bakışta gözüken, ama zamanla monotonluğa dönüşecek oyunlara başvurmaya zorlar. Böylece aklımızı kaybetmekten kurtulduğumuzu söyleyebilirsin. Kuşkusuz doğru”
neyse ki bir karınca gibi hep piramitin üstüne tırmanmak ister insan, Maslow'un piramitinde. hayatında hep bir şey eksiktir, hiç bitmez bu mahrumiyet. dolayısıyla hiç gelmez Godot...

Vladimir: Hiç terk ettim mi seni?
Estragon: Ama gitmeme engel olmadın.

Bağlılığı reddetmek ama gidememek, ayrılamamak. En büyük çaresizliğimiz işte.

Estragon: Böyle devam edemeyeceğim ben.
Vladimir: Sana öyle geliyor.
 Estragon: Ayrılsak? Belki daha hayırlı olur.
Vladimir: Yarın asarız kendimizi. (bir an.) Godot gelmezse.
Estragon: Ya gelirse?
Vladimir: Kurtuluruz.

Kaygıdan kurtaramazlar kendilerini,biraz umut vardır her zaman sadece.
İmlem, tükenmişlikse de, umut tükenmez.

Sartre'ın Gizli Oturum'da verdiği Hobbes mesajından ("cehennem başkalarıdır" ve "homo homini lupus") daha iyimserdir en azından Becket.
"yaşamak"
en azından beklemektir işte.

1 yorum: