17 Ağustos 2014

Taş Parçaları

III

Madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
Al bu taşlar senin olsun… O halde ve bundan böyle
Bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
Kan kusacağız.
Kan kusacağız.
Madem dünya bunca zalim
Madem yakışmıyor kalbimize.

Bütün davullar gümlesin
Boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
Boşluğa böğüreni
Vursunnnn.

Bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
Dünya görsün.


IV

Her kezim ben
Küle ne öğretebilirse hayat
Onu öğretti bana da.

(…)
Ben külün içinde çok uyumuşum.
Ben külün içinde çok uyudum.
Ben külün içinde çok uyudum.

II

İçerde tıkanan çığlık dışarda inliyor
Sabaha karşı
Uyku kabul etmiyor beni
Dışardan bir yerden uzuuuuunnnnuzun
Bir inilti kopuyor.
İçimde zulmün duvarları.
Uykuuuuuuuu
alsana beni koynuna.

Kalktığımda,
Banyoya seyirttiğimde gözümden sesler boşanıyor.
İçerde,
sonra bu sessizce akan yaşlar senin, diyor. İçimin duvarlarında
bu taşlar oturuyor,
çıkaramadığım bir ses var, benden onu çıkarıyor,
Taşın sessizliğinde:
Kalın, ilkel, boşluğa doğru, gecenin kovuğundan
Dışşşşarı doğğğruuuu:

Seni bu yalan dünyaya saldım sonunda
acıyor çoooooookkkkkkkkkkkkk,

VI

Ben seni hep sevgilim ben seni hep
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
Gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum
Annen seni inkâr etmişti
Aldım etime dokudum.

V

Yanmamı bekleme benden
Ben ne çok yandım, biliyorsun.
Yanamam ben yanamam
yanamam küllerim uçuyor.
Rüyamda sapladığın jiletler etimde
Kanamıyor acımıyor.
Acımıyor
Bu dünya buz, bu buz
zzzzzzzzzzzda
Hiçbir şey acımıyor.

Bunlar yalan,
Yalan söylediklerim
Yalan söylediklerin
Bunlar sadece dünyaya yakışıyor.

Küldüm ben zaten
Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen
Kalmışsa eğer
Külün içinde şimdi insanım
uyanıyor.

Dünya görsün şimdi.
Bembeyazzzz
dünya.
Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa
Kan kusanı.

I

Tek tek dururken onlar
Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
O ikisi yan yana, alt alta geldiklerinde
Dünya böylece daha geniş oluyor.
Biri ötekine ateş sunuyor
ve eski kitaptan çıkıp başka bir anlam
oldukları gibi oluşlarını da beraberlerinde taşıyarak
çoook eski bir kitapta, ısınsın diye
masalı tetikliyor
ama yine de olduklarının ötesine taşan bir başka masal oluyor.
Öbürü, henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
Masal mıydılar, soruyor…
Maaaasssssssaaaaallllllllllllllll…

VII

Dünya ne ki sevgilim,
benim sana yaptığım kubbe yanında?
Düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
Kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda.
Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
Yoluna baş koymak diyoruz
Biz barbarlar buna.

VIII

Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım
Çıksın diye ortaya
Çırrrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:

Sen benim yuvamsın,
Yuvanım ben senin.

IX

Beni bilmediğim bir dünyaya attı…

Bir cümlem yok darrrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan.

Bir düşümüz vardı, “birlikte yaşamak” koymuştuk adını,
çok acıyor, belki bundan. Aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden.
Beklemeeeeeeeee.
Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan.
Rüzgâr alan biraz tepe bir yer. Bakınca, iki yandan da
uffffffffffffuk filan.
Dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi.
Kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan.
Böyle. Kendime inandığım gibi inanmıştım ona da.
Aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah
Bir inançtı desem.
Bu kadar dağılmam kendimi şimdi
bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan.
Ne söylememi bekliyorsun
Hava aldıkça sızlayan bir diş var içimde.
Susmam bundan, konuşmam bundan.
Ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
İnsan olmuştum ilk o zaman.
Ya da bozmuşlardı beni yenidoğandan.
Kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,
ölünmüyordu, hatırladım.
Ölünmüyoooooorrrrrrrrrrdu.

XI

Acı çekerken de adil ol, diyor bana.
Adil ol. Sen değil misin inanan
hayatın büyük bir kader olduğuna,
kaderi yönlendirmek bile o büyük Kader’in
içindedir filllllllllllan.
O yüzden şimdi adil ol.
Sus. Söyleme böyle şeyler! Adil ol.

İnanmıyorsun değil mi?
Beni bilmediğim bir dünyaya attı,
diyyyyyyyorum.

Diyorum ki,
Sözde kalıyor her şey. Sözzzzzzzzde kalıyor.
Bir de bana adil ol, diyorsun.

X

Ey duymayan insanı,
Ey hayat dedikleri büyük kusur.


Ey kimselere değişmediğim
Ayrılığın neden bunca ağır?

Hani adalet?
Bir kasım’dan öteki kasım’a
Bir yanım kör bir yanım sağır.

XIII

Darmadağınım.
Darmadağğğnıııımmmm ve
Hepsi burada; Aprın Çor Tigin
Haşim, Kadı Burhaneddin
Hepsi burada, kör, topal, haşin
Bağğğğrrrrıyorlar:
Bırak soğusun,
Bırrrak soğusssuuun
bırak soğusun parçaların
tekrar bitiştiğinde
başka bir şey olacaksın.

XV

Ben başka bir şey olmak istememmm
İstemedim başka şey.

Sabırla sevgilim sabırla
Acılarımız eşitlensin bu şehirde
diye diye.
Bu şehirde etten geçip kalbe erişene
dek sabırla. Tek, sabırla.

Kaç kişi var bu şehirde
Ruhunu sana kubbe,
kubbeeeeeeeeeeeeeeeee
etmiş!

XIV

Büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım
Etten geçip aşka varanın sevgisi.
Bunun yanında sevgilim bunun yanında
etin ihaneti, kısaca
hiçbir şeydir.

XII

Şimdi bir masaldan bir peri
Sessizce dinlesin beni,
Alsın yorgun başımı

Alsın cümlemi
Usulca kalbine koysun.

Benim cümle taşıyacak halim
yooooooğğğğğğğ.

XXXI

Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından
bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından
Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,
değil dışarıdan.
Beyhude insanın yuva arayışı ama
yine de yuva arar insan.

Dışarısı sevgilim, dışarısı senin
kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir?
Yollar ki hep gider, hep yatay.
Ah ben bu kubbe fikrine o yüzden
takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey,
büyük bir arzuyla mümkün.
Gayret’in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen.

XVI

İn ordan, in ordan
İnnnnnnnnn, diyor bana
Zamanın ensesinden.

Ey Adalet’ten söz eden zalim
Şimdi bi dur, düşün:
Ev ki, en büyük mahremiyetti
Kimdi vuran, kimi, en mahreminden?

XVIII

En acısını sevgilim en acısını
tadayım istedin:

En acısı buydu.

XVII

Omurgamı aldın benim.
Omurgamı aldın.
Omurgamı aldın.
Omurgamı.

Niye?

XIX

Varla yok arasındayım
Varla yok arasındayım
Hep, varla yok arasındaydım.
Zaten.
Ben bilmedim ki
Niye teyelliyim, niye?

Varla yok arasında
Varla yok arasında
Elimde bir kırık testi

Elimde bir kırık testi
Nereye bırakayım!

XX

Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
Ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.

Bilemem, belki bu yüzden
Ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
Yine de döneyim döneyim istedim.

XXI

Ah benim sesimle
Söylesem de, inanmazlar
Benzemiyor çünkü bir dile.

Döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
Döndüğüm bu semâ sensin. Dönnnnnnnnn
düğüm.

Sen benim kara ömrüme vuran
Suyumu harelendiren sevincimdin.

XXXV

Onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.

Bağışla kendini artık onu da

Bırak gitsin.
Bırak gitsin.

O senin ezel gününden kaderin
Sen onu nasılsa bin kere daha
Seveceksin.

XXII

Günler öylece kendi kendine geçsin diye
Bir camın arkasında durdum
Bana dokunmasın hiçbir şey
Hiçbir şey yarama merhem olmasın
İyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye
Bir camın arkasında durup
Akan hayata ve zamana baktım.

Bilirdim, biliyordum, biliyorum,
Bittiğinde, geçtiğinde,
Azaldığında sızı, iyileştiğimde,
O saman tadıyla karıştığında;
Her şey daha acı olacak.

XXXIII

Ne sanıyorsun?
Ne sanıyorsun?
Benim olan artın
Senin de kaderin:

Dağbaşı,
Oradaki yaralı ıssızlık.

XXIII

Biz iyileşemeyiz diyor İlhan
Biz iyileşemeyiz bunu bil, diyor,
Biliyordum: ağırdı
Biliyordum: çok ağrıdı
Biliyordum: adım adım


Ben seninle sevgilim
Mutsuz ama bahtiyardım.

XXIV

Bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
Olurmuş meğer

Birlikte bir masala inanmak istedim
Ben seninle, sadece bu.
Sen beni tek
Tek
Tek
Bıraktın.

Benim artık taş taşıyacak,
Taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!

XXV

Evet kara bir ömür bu benimki.
Kara bir toprak.
Gerçekle değil, hakikatle değil,
Kalbimin aklıyla kurduğum
Kara bir ömür.

Yalnız değilim, biliyorum
Binlercesi var, onbinlercesi vardı.
Kara bir ömürle buradan geçen.

Sen bundan böyle
Gerçeğin yan yana getirilmiş
yamalarıyla yaşayacaksın.
Ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim
Sevgilim.

XXVII

Gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp
parrrrrrrrrrrrrrrrrr.

İçimdeki çilekeş Fuji’yi tırmanıyor sana
Eski bir mektuptan gözlerime yağma
Dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor
Ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça.

Bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan
Anlıyor musun?
İçimde uzağa bakan bir zürafa var
Hayat orda burda her yerde kaynıyor.

Birazdan öleceğim, içeceğim su nerde?

XXX

Kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla
vardı gece yarısı dağlarına. Gelemem artık yanına.
Ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla.

XXVIII

Ömrümü adadımdı.
Elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!
Adaletin adını neden anmıyorsun burada da?
O yüzden büyük yaram
O yüzden büyük öfkem
O yüzden dinmiyor
İçimde hepsi, hıncahınç.

Hıncahıııııııııııınnnnnnç.

XXVI

O kadar uzun yol geldik ki seninle
Şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu
Nasıl yürüyeceğiz?

(Biz seninle yoldayken
yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen
rüzgârlar akmıştı. Bir yolumuz olduğunu,
yol kazılarını, yol yorgunluğunu
o zamanlar biliyor muyduk?)

XXXII

Ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında

Duymadın mı, çok söyledim?
O uzun gurbette,
Ben senin “adalet” diye diye nasıl unufak olduğunu
gördüm.
Göre göre, duya duya
yine de bigâne olarak her şeye.

Bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için
Kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede yaşadım.

Tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?

Adaletin içinde bir zalim oturur.

XXIX

Sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda
Sen beni kızını çok seven
Bir anne olarak hatırla.

Ben ki hiç kavuşamamıştım sana.

XXXXII

Ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık
Dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı.
Durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep
Ve bir ana enstrüman;
İncecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran.
Yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran.
Her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış,
San ki, de ki Grand Teton’a kar yağdı.
O karın ortasında önümüzden bir nehir
karla karışık akardı.

Sarartma beni.
Sarartma beniiiiiiiiiiiii.. sarartma.

XXXXIII

Fazla insansın sen sevgilim fazla insan
Bir barbarım ben oysa, bir hayvan
Dilim bağışlamaktan söz eder benim
Seninki adalet ve intikam.

Söylemeye gerek var mı sevgilim
Söylemeye gerek var mı şimdi
Yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni
Klimanjaro’nun karları sevgilim
Klimanjaro’nun karları
İnnnnniiiiiiyor aşağı.

XXXIV

Birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay
Oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat.
Ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan
Bozulsun diye im
Her ateş önce kendi yanını yoklar sevgilim.

Bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan
İsle kararmış bir şair gölgesi görsen
Başıboş, duran, susan, içinden yanan:
Ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine,
Uzak ve göğsünde klarnet sesiyle dolaşan.

XXXVI

Bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı
Neden çekmediğimi silahlarımı kınından
Olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi
soruyorsan…

Dokunmadıysam tek bir sebepledir…

Bir barbar ancak eşitine dokunur.

XXXVII

Akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum
Rüzgârla yana savrulan dallara.
Aşk için ihanetle vuran aşk aşkm’ôla?
Ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula
Kopuyor gönülbağım, sen bağla.

XXXXI

Bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan
Diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan
Görmeli, eline almalı, sıvazlamalıydın, öğretemeden
Yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.
Onaramazdım kırdığım yerleri
Onaramazdın kırdığın yerleri.

Son bir nefesle sana sarıldımdı.
En acısı buydu.
En acısı buydu.

XXXIX

Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir
Ben bir Divan şairi değilim ki sevgilim
Sana bercesteler düzeyim
Yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
Tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.
Ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının
Paramparça edilmiş şairiyim. Ne diyeyim!
Yine de içimde, çok eskiden kalma bir
Ya leyl… ya leyyyllllllllllllle.
Bir çöl gecesine ismini bırakayım.

XXXVIII

Bir dalda iki kiraz gibi
aşk ile öfke arasında
yanayana.
Dursun bu aşk. Aşk, mola!
Ey yaban!
ayaklanacağım
ayaklanacağım!

Dizlerimin bağını bağla.

XXXX

Sözde kalır sevgilim
Sözde kalır bütün sözler
Aşk çünkü, aşk çünkü kendine
Bir yol, bir ideoloji ister.

Bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar.
Sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
Bir tarihe başlayacaksın, orası işte
Benim tarihimle başlar.

Ve say, geriye doğru, tek tek
Sende kalsın şimdi al bu taşlar.

BİRHAN KESKİN/ Y’ol

Şiirdeki imlalar ve uzatmalardaki harf sayıları dahil hiçbir şey değiştirilmemiştir ve Birhan Keskin'in kendi tercihidir. Yalnızca kalın/italik kısımlar sevdiğim dizelerdir.

3 Ağustos 2014

"tutamazdım, kalamazdım da."

Gün mü sıkıcı? kafam mı dağınık?
Ankara'nın ayazında akşamın şerrinde tıkılıp kalmışım ofise. elim marlboro paketine gidiyor. kafamı kaldırıyorum 5727 sayılı yasa dayak yemiş kadın gibi suratıma bakıyor, geri çekiyorum. dışarı çıkayım desen, ayazı suratımda yemek beynimi darlıyor. öyle nefes kesici soğuk var.
En sonunda "lan başlarım sana da dosyana da" deyip amire söve saya kalktım masadan. saat 9u geçmiş. kış günü.
Taksi beklemeye durmak yerine yürümek daha cazip geliyor o an. Kennedy'nin aradan giriyorum, Sakal bara atıyorum kendimi. Polis arabaları vızır vızır. İçeride bir kaç memurla karşılaşıyoruz. "iyi geceler" ayarında selam çakıyor biri. Duymuyorum. Bara geçince garsona kaş göz yapıyorum, bira bardağını kaldırıyor. Başımla onay veriyorum. Garsonlarla anlaşmak kolaydır severim bu iletişimi. insanı yormaz.
Ofiste yakamadığım sigarayı koyuyorum ağzıma. pat diye ateş yakıyor bir genç. üniversiteli falan. soruyorum, boktan püsürden bir bölüm adı veriyor. Sen? diyor.
"öğrenci gibi mi gözüküyorum lan?" diye sert bir tepki vermişim. Pardon abla, deyip toparlanıyor genç çocuk. "Baya genç duruyorsun da."
La havle, çekmişim dışımdan. kalkmış yürümüş öte tarafa bir yere. sonra düşününce farkettim bunları.
Derinden bir yerden telefon titriyor. Elim gitmiyor. ötsün, diyorum. susar elbet.
susmuyor amına koduğumun aleti. 15 dakika falan çalmıştır. ya da bana öyle geldi. o titredikçe sinirim hopluyor. arayan kimse dümdüz yürüyeceğim, derken; hakikaten yürüyecekmişim.
"Ne var lan?" diye bir hışımla açmışım ki telefonu, sağımdaki solumdaki suratımda havai fişek patlamış gibi bir ilgiyle suratıma baktı. Bir La havle, daha çekip önüme döndüm.
"Konuşmamız lazım." diye bir ses geldi hattın diğer ucundan.
İçkili, belli. Reddetsem şimdi bahane sökmez gelir olay çıkarır. E, diyorum içkili olduğunu çaktırmamaya çalıştığına göre heralde ciddi ciddi konuşmak istiyor.
"Eda, orada mısın?"
Yeri söylüyorum. 15 dakika sonra orda ol deyip cevap beklemeden kapatıyorum telefonu. Ben gittiğimde çoktan loş ışık alan bir bankta yerini almıştı. Yaklaştıkça rakı kokusunu alıyordum. Her şeye sıçmış adam profilini tam takım giymişti yine. oturmadım. kafamla işaret ettim. Anladı. Başladı yine. kaldığı yerden değil.
En baştan.
Anlattı. pişmanım, dedi.
Anlattı. affet, dedi.
Anlattı. anlıyordum. anlıyor olmak sinirlendiriyordu beni.
Acı çekiyordu. biliyordum, duyuyordum. Bu daha da sinirlendirdi. Ama tek kelime etmedim. Dinledim.
Anlattı, anlattı. sustu sonra.
o sırada ben de bir paket marlboronun sonuna gelmiş, paketin üstündeki oksijen maskeli çocuğu inceliyordum. Gazetede gördüğüm fotoğraf-tazminat haberindeki adam bu muydu lan, diye geçirdim içimden. Sonra paketi yere attım. Bana neydi. sinirlendim o an bunları düşündüğüm için kendime. zaten sinirliydim.
Ben hep sinirliydim.
bunun için de ayrıca sinirleneceğim, şimdi sırası değil.
Pat diye kendine çekmeye çalıştı beni. iyiden bir tokat atıyorum suratına. zaten sinirliyim tutamıyorum kendimi.
Bağırdı.
Uzun süredir hiç bağırmamıştı bana. iki kolumdan tuttu.
"Senin için her şeyden vazgeçtim lan." dedi. "anlamıyorsun hala. niye Eda, niye yapıyorsun bunu bana?"
öyle bir haldeydik ki; dışarıdan biri o vaziyeti görse adamı hamile bırakıp çocuğu sahiplenmedim sanardı.
bana bağrılmasına alışık değilim.
son sınırlarım zorlandı artık. içimden dışımdan ne geçiyorsa bağırıyordum:
"lan gerizekalı, diye bağırdım
"en başında sevdim lan seni.
sen de umut verdin. sonra bir gün herkesin içinde hayatım, birtanem diye seslendiğini duydum o kıza. herkesin ortasında. olmaz, dedim. ''olmaz bak ben yapamam.'' kendimle nasıl savaştım haberin var mı? kandırdı seni, dedim kendime. oynattı parmağında. bir ay yüzüne bakmadım. 5 gün kapımda yattın, ayrılacağım dedin. acıdım haline bir yandan. bir yandan seviyorum hala. tamam dedim ayrıl. zaten yürümezdi o ilişki bahanem hazırdı.
ayrılmadın gerizekalı, kızdan!
ikimiz arasında gittin geldin lan yanlış adrese gönderilen kargo gibi. sonra kız anladı olayı, herkese rezil etti lan beni iş yerinde. sen patronsun tabi hava hoş. ben ne duruma düştüm? patronu ayartmaya çalışan, sevgilisinin elinden almaya çalışan kadın... ama bir kez bozmadım kendimi, "siz" diye hitap ettim aylarca çıkamazdım işten, bozmadım. yumruğumu sıktım oturdum kaç sefer.
olaylar bu kadar büyüdükten sonra ayrıldın kızdan. kızılayın ortasında rezil ettin. kendine yediremedi, işten çıktı. alkol komalarına girdi. hayatını kaydırdın lan kızın. kim bilir nasıl kendine gelir daha.
şimdi ben senin hangi sıfatını gezdireyim yanımda? kafama takmıyorum sanıyorsun.
 Hareket eden arabadan atlamışsın geçen beni gördün sanıp, Caner anlattı. adresimi değiştirdim, işimi değiştirdim. gece yarısı bi bakmışım kapımdasın yine de. adımı mı değiştireyim lan daha? çıkardım hayatımdan diyorum, şak senin numaran. sen olmasan annen arıyor, "oğlumu bir dinle kızım," diyor.
bırak lan kolumu!
defolup çıkamadın hayatımdan. siktir git artık, vicdanımın sesini susturmaktan kendim konuşamaz oldum!"
...
hayatımdan çıktın da ne olup çıktın bilmiyorum.
arada bir motosiklet takip ediyor, sesimi çıkarmıyorum artık. seninle yaşamayı öğrendim. bırakmışsın her şeyi, öyle dediler. rakıyı bile bırakmışsın. bira içiyor sadece dediler. konuşmayı bile bırakmışsın.
...
arada bir sigara yakacak oluyorum, boğazım düğümleniyor şimdi.
geçenlerde bütün sevdiğim mürekkep şişelerini duvarda tek tek kırdım. geri kalanlar da rakı,bira şişeleri evde. öyle dikkat de etmiyorum soğukmuş, ayazmış. yemişim ankaranın ayazını. içimde bir şey yanıyor, iki kış oldu. bu kara ayaz bile söndüremedi onu.
motosikleti de görmez oldum.
böyle kaldım gölgelerin içinde. klarnet dinlediğimiz meyhaneleri geziyorum bazen. dayanamıyorum artık o aletin sesine. bazen herhangi bir sese bile dayanamıyorum.
sana öyle bağırdığım park baya sessiz bu sıra, oraya dayanıyorum bak. sinirim de geçti artık.
öyle alıştırmışsın ki, içime sığamaz oluyorum bazen.
ama tutamazdım seni yanımda. sinirliydim,kırardım seni. sevdiğin kadın olmazdım.
tutamazdım, kalamazdım da yanında.
ben de sevdiğin gibi kalayım istedim.
özlemek midir
alışmak mıdır
aramak mıdır

öyle boktan püsürden bir şeyler. kaç kış oldu saymadım, ama duyuyorsan gel.
trenler geçiyor hala evimin önünden.

Ankara/2012