11 Temmuz 2015

bir kadın olarak kendine inanmak

Aslında kadın da erkeklerin dünyasına uyum sağlayabilecek ve en az erkekler kadar bu dünyaya egemen olabilecek mantığa sahiptirler. Ancak bu kadının işine yaramaz, hatta kadın bunu kullanacak fırsat bulamaz. Çünkü onun ocakta yemeği vardır, ağlayan bir bebeği vardır. Erkek çocuğu doğuramadığı için kırılan bir onuru vardır. Mantık bu konularda işe yaramaz. Kadın erkeğin yetkinliğini öğrenmiş ve kabullenmiştir. Buna karşı koymak için çabalamaz.
          Yunan mitolojisine göre başlangıçta toplumda sadece erkekler vardır. Zeus, Prometheus’un bir hatasına çok sinirlenir ve topluma ceza olarak kadını yaratır. Zaten her Olympos'un bir yüce örneği vardır, saygıdeğer erkeksi öz: Zeus. Veya Osmanlı İmparatorluğunda padişahın yatağına girmeye hazır olarak hareminde bekleyen  ortalama 400 kadın vardı. Onlar cinsel yönden doyumsuz bir erkeğe hizmet ederlerdi, bu onlara da doyumsuzluğu aşılardı. Gül kokulu banyolar, güzellik için takılan mücevherler bu yüzden yerini bir süre sonra iktidar hırsı ve şehvet düşkünlüğüne bırakırdı. Çünkü kadın bir süre sonra erkeğine hizmet etme ve ona güzel görünme gayelerini kullanarak erkeğin dünyasında yer edinmeye çalışırdı.
  Türkiye'de ise erkek çocukları sürekli kız olmakla suçlanır. "Kız gibi gülme" denir, kız olmadığını ispatlamak için amcalara cinsel organını göstermesi istenir. 12 yaşına geldiğinde erkek "daha küçük bir çocuk" iken, kız "doğurgan bir canlı" sıfatını omuzlarına yüklenmiştir. Türkiye'de kadın olmak, benim de yaptığım gibi, çantada biber gazı taşımaktır. Çünkü kadın erkek için cinsel bir nesnedir. Her an ondan yararlanmaya çalışan bir erkek çıkabilir ve kadının ona karşı koymak için yapabileceği tek şey biber gazı taşımaktır. Türkiye'de bir kadın tecavüze uğradığı için ailesi tarafından öldürülebilir. Kadın her zaman kocasına veya babasına bağlı yaşamak zorundadır. Çünkü zorunda olduğu ona öğretilmiştir.
            Her şeye rağmen kadınlar, erkeklere kafa tutacakları bir dünya kurmayı başaramazlar. Genel olarak erkekleri suçlarlar, birbirlerine kocalarına nasıl hizmet ettiklerini, nasıl çocuk doğurduklarını anlatırlar. Yemek tariflerini ve güzellik reçetelerini paylaşırlar. Kocanın, çocukların, yuvanın kölesi olduktan sonra kendilerini ancak yalnız oldukları yerlerde egemen hissedebileceklerdir. Doğada yalnızken özgürlüğünü farkedeceklerdir. Kadın bir yandan bedensel dünyaya, bir yandan şiirsel dünyaya eğilimlidir. Kadın yaşamıyla şiirini bağdaştırmaya çalışacaktır. Kadın Descartes'cılığı ve onu tamamlayan öğretileri reddeder ancak varlıkbilim yönünden iyimser olmaya ihtiyacı vardır. Eyleme dayanan ahlaklar ona göre değildir çünkü kadının eylemi yasaklanmıştır.
                                                                             
     Bu kadar kısıtlama ve tabu içinde görülüyor ki kadının zihinsel eylemi de engellenmiş aslında. İstatistiklere bakıldığında ne belli başlı filozofların içinde, ne edebiyatçıların içinde, ne de siyasetçilerin içinde kadınlar erkeklere karşı bir üstünlük gösterebilmişlerdir.
Öte yandan, eskiden beri erkeklerin malı olan dünyada kadınların çalışması pek de bir şeyleri değiştirmez. Kadın çalıştığında özgürlüğe biraz yaklaştı diye düşünebiliriz ancak detaylı bakıldığında bu onu hem kocasının ve çocuklarının, hem de işinin kölesi yapmıştır. Günümüzde işi ile toplumsal ve iktisadi özerkliğe kavuşan pek çok kadın var. Ancak hala küçük bir azınlığı oluşturuyorlar.
 Tarihin hiçbir sahnesinde kadınlar onlara verilmesi gereken ancak verilmeyen hakları kendi çabalarıyla almadılar. Seçme ve seçilme hakkı, devlet memuru olma hakkı, velayet ve boşanma hakkı gibi bir çok hak onlara erkekler tarafından "verildi". Ve "siz bunlarla idare edin" dendi.
           Özgürlüğü gerçekten yaşamanın tek yolu vardır: onu olumlu bir eylemle insan toplumuna yansıtmak. Kadının içinde bulunduğu durumdan çıkması ve kadınla erkeğin eşitliğini sağlamak için yasaları, kurumları, töreleri, toplumun görüşünü ve bütün toplumsal ortamı değiştirmek yeterli değildir. Stendhal  "Ormandaki bütün ağaçları aynı anda dikmek gerekir." derken bunu yeterince anlatmış aslında. Eğer bir kız çocuğu, çok küçük yaştan başlayarak erkek kardeşi ile aynı şartlarda, aynı istekler ve onurlarla, aynı özgürlük içinde, aynı oyunları oynayarak yetiştirilirse ne erkek çocuğunda  "büyüklük duygusu" olur, ne de kız kendini erkeğin egemenliği altında yetiştirir. Şimdi kadını hor görenler, kadının kendini bütünlemesi karşısında neler kazanacaklarını görmüyorlar.
Oysa kadının dünyasında tek başına bir özgürlük her şeyden üstün gelebilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder