yazarak düşünenlerin intiharındaki ortak nokta, hayatlarına kurdukları bir cümle gibi son vermeleridir. bir edebiyatçı için intihar, noktalama işaretlerinden başka bir şey değildir aslında. ne de olsa edebiyatçı hikayeyi nerede bitireceğini, noktayı nereye koyacağını bilendir.
intihar aslında ölüme değil, ölümsüzlüğe kapı açıyor bir yerde.
albert camus sisifos miti denemelerine ''sadece bir tek ciddi felsefi sorun vardır, o da intihardır." teziyle başlar.
stefan zweig, virgina woolf, sylvia plath, john kennedy toole, jack london gibi bir çok yazar hayatla olan çatışmalarına, üzerlerindeki baskılara ve varoluşsal sorunlarına bir cevap olarak intiharı seçmişlerdir.
yaşamı kabul etmeyi kendi içinde yüce bir değer olarak gören tolstoy bile itiraflarım'da 50 yaşındayken geçirdiği bir intihar krizinden söz etmektedir.
edebiyatta intihar tezahürleri incelendiğinde; meselenin varoluş tanımlamasına, değerler (hayaller) ve toplumsal gerçekliğin çatışmasına, karakterlerin çıkış noktası veya nefes alma alanı bulamamasına dayandığı görülür. edebiyat dünyasında intihar sylvia plath'in tanımıyla ''susma cesareti'' olarak adlandırılır.
aslında antik çağdan beri farklı türden bir çok metinde sıklıkla sözü edilen bir konu bu. sophokles, euripides ve platon intiharın kabul edilebilirliği üzerine tartışmalar yapmışlar yüz yıllar önce.
hedda gabler, anna karenina, dorian gray, genç werther ise edebiyat dünyasına intiharla yansıyan karakterlerden sadece bir kaçı.
camus'nün dediği gibi intihar ve sanat aynı doğaya sahiptir. ikisi de başkaldırıdır. sanat da, ihtihar da, sanatta intihar da ''susma cesareti'' gösterenlerin bir noktada sessiz çığlığıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder