13 Temmuz 2015

doğru benim! (yani, öyle olmalıyım)

"Özgürlüğün tadını çıkarmak için kendimizi kontrol etmeliyiz." demiş Virgina Wolf. Özgürlüğün tadını çıkarmak, buradaki manevi değerleri ifade ediyor. Bireyler kendini kontrol ettiğinde ve haksızlık etmediğinde toplumda varolan özgürlükler daha değerli kılınacaktır.
Emredileni yapan insan, yani otorite baskısı olduğu için doğru davranışlar sergileyen insan, isyan etme düşüncesine ulaştığında ve yeterli cesareti bulduğunda yanlış olana doğru hızla sürüklenebilir. Veya otorite zayıfladığında ya da tamamen ortadan kalktığında doğru davranmaktan vazgeçmek insana oldukça ideal gelebilir. Oysa içindeki ahlaki değerlere sarılan insan, hiçbir zaman doğrudan vazgeçmeyecektir. Kant, ahlaki eylemin amacının ödev olduğunu savunmuştur. Ona göre bu eylemin değeri, eyleme karar verdirten ilkedir. Bu ilke, iyiyi isteme olmalıdır.
Sartre, insan "kendisi için varlık"tır der. Kişi; var olduğunun bilincindedir, değerlerini kendisi yaratır, kendisi koyar ve onlara uyar.
Platon'un ahlakı ise toplumsal ahlaktır. Tek kişinin değil toplumun mutluluğu önemlidir.
Kant için ise asıl olan "insanın iyiyi istemesi"dir.
Sokrates'e göre iyi, insan yaşamının doğal hedefidir. İnsan iyi, yararlı olan eylemlerde bulunarak mutlu olabilir.
Yani kişi değerlerini kendisi yaratıyorsa, değerlerini yaratırken içinde bulunduğu topluma karşı olan sorumlulukları ve bu sorumlulukların maneviyatı üzerine bindiğinde, yarattığı değer kuşkusuz iyi olan, olacaktır. Dolayısıyla da kötüden, yani haksızlık etmekten kaçınacaktır. Üstelik otoriteden korktuğu için değil, doğru olanı içselleştirdiği için. Kierkegaard'a göre, yaşam yolunda üç ana aşama, etap vardır: estetik, etik ve dinsel. Dolaysızlık ve umutsuzlukla ıralanan estetik aşamadan -varoluşsal sıçramayla- bir üst aşamaya geçiş sorunu Kierkegaard'ın Either/Or kitabının temel sorunudur. Kitabın adının da gösterdiği gibi, bu bir seçim sorunudur. Kişi ya estetik aşama içinde umutsuzca, kimi zaman da umutsuzluğunun farkında bile olmadan yaşayacak ya da bir üst aşamayı, etik olanı isteyerek seçecek, bu aşamaya varoluşsal sıçramasını gerçekleştirecektir. Buradaki seçim, Kierkegaard'a göre, etik olanın kendini açığa vurmasıdır. Kişi etik olanı seçtiğinde başka bir kişi haline gelmez: kişi kendini seçmiştir; estetik aşama içinde parçalanmış olan kişilik yeniden kazanılmıştır. Bu anlamda seçme yoluyla kişinin kendini bulması, kendisi olarak kalması etik olanı gösterir.
Montaigne, "Gerçek benim!" diyor Denemeler'inde. "Ben" deyimiyle bütün insanlığı kastediyor. Demokritos ise "Doğru ancak gerçeğin derinliğinde bulunabilir." diyor. Yani doğru gerçekte; insanın kendinde, ruhundadır. Hiçbir otorite korkusu insanın kendisini bulmasına, ruhuna ulaşmasına engel olamaz.
Doğru, otorite baskısı altında kurulduğunda hiçbir anlam ifade etmez ve hatta insani değerlere hakaret sayılır.
Doğru ve doğru eylemleri yapmak isteği insanın kendindedir. Haksız ve yanlış olandan kaçınmak kendini gerçekleştiren insanın üstün değerlerinden biridir. Kişi, haksız eylemlerden kaçınarak ruhunu korur.
“Dixi et salvavi animam meam.”
Konuştum, ve ruhumu korudum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder